Yukarıdan aşağıya Akkuzulu manzarası

Yukarıdan aşağıya Akkuzulu manzarası

YUKARIDAN DRON VİDEO ÇEKİM ANKARA CUBUK AKKUZULU KIRSAL MAHALLESİ Ankara Çubuk | Akkuzulu Ha

Bir Fatiha Bekler

Bir Fatiha Bekler

 Ya Allah, Ya Bismillah

  “Bu yazı merhume Hacı Satıa KÖSE’nin ve tüm merhum, merhume ecdadımızın aziz hatıralarına ithaf olunur.”

 Aziz hemşehrilerim, canlarım; bu yazımla sizlerle bir yolculuğa çıkmayı düşlüyorum. Öyle bir yolculuklu ki; maddeden uzak manaya yakın. Bir gidiş ki; seyahat içinde düş, düş içinde seyahat.

Bir menzil ki maddede ulaşılması çok kolay manada çok zor olan… Sadece mana ile erişilebilecek bir erdem. Kendimizden atalarımıza, özümüzden özümüze olan bir gidiş…

 Eski köy kabristanı mahallemizin iki kilometre kadar doğusunda (yukarısında),  küçük bir vadinin yamaçları güneşe bakan mütevazı tepeciklerin eteklerinde yer alır.

Mahallemiz henüz şimdiki yerleşkesine taşınmazdan çok yıllar evvel, eski köyde yaşayan atalarımızın son durağı bu ”Eski Köy Kabristanı”ymış.

 Bu “Eski Kabristan” Akkuzulu ovalarında, tepelerinde hüküm süren atalarımızın aziz bedenlerini bağrına basmış. Bu kutsal emanetleri bu günlere kadar saklamış. Atalarımızın emanetlerini öyle bir sahiplenmiş ki kendini onlara vermiş, onları kendine almış. Ta ki kabir halkının diriltilip “Gerçek Sahibi”ne döneceği kıyamet gününe kadar misafirperverliğinde kusur etmek istemiyormuş edasına bürünmüş. Her gün bizleri atalarımıza dua etmeye davet eder görünüşüne tezat olarak; kendini emanetlerin ev sahipliğine o kadar adamış ki, belki biz torunlarından bile saklamak istiyor.  Bu yüzden olsa gerek ki doğa ve zamanla baş başa verip, dikilen mezar taşlarını bile yok etmek çabasına girişmiş.

  “Eski Kabristan”ın hemen alt tarafında yolun kenarında Hakkın Rahmeti’ne kavuşmuşların yüzü suyu hürmetine hayat bulmuş görüntüsü veren dört mevsim akan bir çeşmesi vardır. Kabristanın bulunduğu bu tepecikten bu berrak suyun akmasının insanın azına aklının erebileceği ve çoğuna aklının eremeyeceği birçok hikmeti olmalı.

 Kim bilir;

 Belki bir yolcu bu sudan içerken kabristanı görsün de bir “Fatiha” okur diyedir.

Belki de dur durak bilmeden akan hayat bahşeden bu su;  ölüm ile yaşam arasındaki tezadın simgesi olsun diye akıtılmıştır bu tepelerden.

Dahası, hemen ölümün yanında yaşam ile ölüm arasındaki ince çizginin nişanesidir

Kim bilir, daha nice anlayamadığımız nedenler…

 Çeşmenin hayat iksirinin beslediği kabristanın hemen alt tarafındaki güzel mi güzel söğüt ağaçlarını görmeyeniz yoktur herhalde. Bu kendinden emin vakur söğüt ağaçları sonsuzluk yolcularına yaz aylarının güneşinde gölge olmayı, kış ayının ayazında dulda olmayı kendine görev edinmişçesine bir duruş sergileyerek; gelen geçen yolcuları, canlı-cansız bütün yaratılmışları rüzgârın yarenliğiyle selamlar.

 Kim bilir;

 Bir gün sıcaktan bunalmış bir yolcu çeşmenin yaşam iksirinden kana kana içer, sonrada söğütlerin gölgesinde istirahat eder. Allah (c.c)’nün bu lütfüne şükreder. Kendini dinler, kabirdekileri anlar belki. Dün dünyada hüküm süren atalarının bu gün çaresiz, bir “Fatiha”ya muhtaç, bir saçının telini bile oynatmaktan aciz olduğunu idrak eder. Anlar belki görevini, sorumluluğunu, yolcu olmanın, evlat olmanın ne demek olduğunu. O zaman bilir bu gün göndereceği bir hediyeye ilerde kendisinin de ne kadar muhtaç olacağını. Anlar belki dünyanın fani olduğunu, anlar belki ölümlü olduğunu. İhtiyacı olduğu zaman umudu olsun diye kabir halkına bir hediye vermek isteyebilir. Bu bir “Yasin”, bir “Fatiha” ya da bir “Dua” olabilir.

Ve bir yolcu;

Ya bir ibret alır; yaşamdan ve ölümden…

 Ya da bir ibret olur; yaşama ve ölüme…

 Ya bir ibret alır; geçmişten ve gelecekten…

Ya da bir ibret olur; geçmişe ve geleceğe…

 Sessizlik ve sükûnetin hüküm sürdüğü; ruhlarına “Sure ve Duaların” hediye edileceği her anı bekleyen atalarımızın bu beklentilerini boşa çıkarmayalım. Başta bizlere; inancımızı, kültürümüzü, adetlerimizi, sevgiyle düşünüp aşkla yaşamayı öğreten;  yurt edindikleri bu ovaları, tepeleri ve sonsuzluğa kucak açmış bedenlerinin defnedildiği aziz kabirlerini emanet eden atalarımıza layık olmaya çalışalım.

 Sadece Arife günlerinde ve yolumuz düştüğü zaman değil. Geçmişle gelecek arasındaki köprüyü sağlamlaştırmak için daima ziyaretlerde bulunalım. Allah (c.c.)’nün izniyle genç neslimizi bu halis kalple yetiştirelim. Bizlerinde bir gün bir Fatiha’ya ihtiyacımızın olacağını asla unutmayalım.

Eğer bu gün biz atalarımızın aziz hatırasına sahip çıkarsak, yarın bizim yetiştirdiğimiz neslinde bizim hatıramıza sahip çıkacağını umut edebiliriz.

 Bir insanı hayırlı ve vefalı evlattan daha bahtiyar kılacak dünyalık şey nedir? Kabir halkı için bahtiyarlık ise evlatlarının dünyada hayırlı işlerle meşgul olması, Allah (c.c.)’ye iyi bir kul, Hz. Muhammed (s.a.s)’e iyi bir ümmet olma çabasıdır. Bir de kabirleri başında hayır dua okumasıdır.

 Eski Kabristan’a karşı uhrevi görevlerimizin yanında maddi görevlerimizin olduğunu da unutmayalım. Çünkü “Eski Kabristan” zamanın, doğanın ve beşerin yıkıcı etkileriyle karşı karşıya kalmaktadır. Halkımızın bu konuda daha fazla bilinçli olması, ayrıca doğanın yıkıcı etkilerin azaltılması için bazı önlemler alması gerekmektedir.

İnşallah Yüce Mevlam; atalarımızın kabirlerini “pürnur” eyler.  Ve yine İnşallah sonsuzluğun ve her şeyin sahibi Rabbim atalarımıza, bizlere ve evlatlarımıza dünyadan “Kuran” ve “İman” üzere bir veda nasip eder ve bütün inanları sonsuz cennetlerine kabul buyurur…

 Saygı ve Sevgilerimle…

Akın RÜYAOĞLU        16.07.2013

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Tasarım | www.aksiyonreklam.com